2012/10/16

El Boyama Adidas Classic İster misiniz?

Blind post diye buna derim. Derim çünkü Rus kaynaklı bir şeylerin hastasıyım bu sefer. Lafı mecburiyetten kısa keseceğim. Başlıyorum öyleyse!


2012/09/25

Batman-mania


Batman'i sevmeyen var mıdır? Elbette vardır. Lakin konumuz ve de hedef kitlemiz onlar değil :) Batman fanlarının hastası olacakları şeyler buldum zira...
Batman benim de en sevdiğim süper kahraman. Aslında "en"den çok "tek" sevdiğim desem daha doğru olur. Marifetlerini pek olağanüstü bulduğumdan da değil; sanırım tek sebebi en siyah süper kahraman oluşu :) (ne yapayım çok seviyorum siyahı)
The Dark Knight Rises vizyona girdiğinden beri hep aklımdaydı bu postu hazırlamak. O kadar çok tasarım, uyarlama gördüm ki bloga taşımamak haksızlık olurdu. Nihayet tembelliğimi de yendiğime göre, buyrun bakalım neler bulmuşum Kara Şovalye'ye dair.



2012/09/24

Tanıştırayım: Hungry Hungry Koopas


Yine koskoca bir yazı, blogu aklımın en uzak köşesine hapsedip geçirdikten sonra, evet yine ben :) Her geri dönüşte olduğu gibi içimde yine "istikrar" yeminleri yankılanıyor. Neyse, kendimi daha fazla utandırmadan hemen uzun bir aradan sonra bana blogumun yolunu hatırlatan yazıma giriş yapayım artık...

Şimdi malumunuz. Teknoloji, gelişen dünya, bilgisayarların, smart phoneların bir uzva dönüştüğü bir yaşam gerçeği var. Sosyal hayat her şeyiyle bu yeni düzene entegre olmuş halde. Mesela oyun denince biliyorum ki yüzdesi yüksek bir çoğunluğun aklına ilk gelen şey Diablo. Bilgisayar oyunlarına zaman ayırmayan, hiçbir düşkünlüğü olmayan biri olmama rağmen, benim bile ilk aklıma gelen şey bu oluyor. Ve öylesine kabul görmüş bir değişim ki bu, küçükken kuzenlerimle, arkadaşlarımla bir araya geldiğimizde oynadığımız onlarca oyun, oyuncaktan aklıma ilk gelen sadece Super Mario kapışmalarımız...
Ama neyse ki, -şansıma- bana hafızamı tazeleten bir şeye denk geldim yine (zaten o bir şeylere denk gelmesem blogun vay haline).Bir oyuncak gördüm. Hafızamı hafiften tokatladı. Baktım ki yenilenmiş; ama yenilenmiş halleriyle yüzümünde şapşal bi gülümseme yarattı. Bakalım siz de hatırlayacak mısınız?

2012/04/28

Çok boktan!

Beni bu kadar şaşırtmasa, mazisi iki sene önceye dayanan bir konuyu buraya taşımazdım. Ama nasıl şaşırmayayım, nasıl yazmaya karşı koyayım? Adamlar fil bokundan ayakkabı yapmış!

2012/04/08

BookBook

Konu Apple olunca, hakkında bulunup yazılacakların sonu gelmiyor. Markanın kendi inisiyatifi dışında sürekli yeni bir şeyler tasarlanıyor, Apple fanlarının gönlünü ilk bakışta çelebiliyor. Benim gibi Apple kullanıcısı olmayanlar bile kayıtsız kalamıyor, ucundan kıyısından mutlaka bulaşıyor. Dayanamayıp bir posta konu edebiliyor.
Daha önce de bir postta iPhone case güzellemesi yapmıştım. Bu sefer de yine Apple ürünleri için tek bir tasarıma yer vereceğim. Tek tasarım çünkü hakikaten çok güzel. Beraberinde başka modeller girip de onları gölgesinde bıraksın istemem. (Böyle de adil bir yaradılışım var işte :p)

 

Ba-yıl-dımmm!

2012/04/05

Bir fırçanın reenkarnasyonu

Bloga başladığımdan beri gördüm ki, bir öğrenmenin bir de geridönüşümün sonu yok!
Cips paketlerinden mini portföy çanta gördüm, süt kutusundan abajur yapıldığına rastladım, çamaşır sepetinden yapılmış koltuklara bile denk gelip burada aktardım... Geri dönüşümün, yaratımın sınırı yok; olmasın da zaten. Lakin bunu bilmeme rağmen her karşılaştığımda da şaşırıyorum ister istemez...
Girizgahtan anlaşıldığı üzere yine böylesine şaşırdığım bir tasarım var bu postta. Şaşırtan tasarımın sahibi Dominic Wilcox. Wilcox, boya işleminden sonra temizlenmeyen fırçaların halini görünce aklında filizlenen fikrin peşinden gitmiş ve Object Abuse sergisi için, kıl kısmının şekli bozulan fırçaları palto askısı olarak yeniden yorumlamış. 

Ayna ayna söyle bana!

Başlık yanıltmasın, bir güzellik kaygısı yok bu postta. Konumuz sadece ve tamamen aynalar...  Her sabah kendimizi karşısında bulmak gibi çok önemli(!) misyonunun dışında, dekor öğesi olarak da önemi var. Işıkla doğru konumlandırarak doğru aydınlatma sağlamak, dar alanlara derinlik kazandırmak gibi küçük hilelerle dekorasyona artı katmak pek mümkün. Bunlar zaten hemen hemen herkesin bildiği şeyler. Ben sadece, biraz bakındım, bir şeyler beğendim, hepsini kucaklayıp buraya getirdim... Uygulaması kolay, görüntüsü şahane pek güzel fikirler varmış meğer!

2012/04/03

Küpesiz olmaz ki!

Yok öyle bir dünya. En azından benim için... Ben küpesiz sokağa çıkmam. Olur da çıktım diyelim, bütün gün kendimi yarım hissetmemek için işyeri masamın çekmecesinde bir çift inci küpe mutlaka vardır. Her çantamın küçük gözünde, kuytu köşesinde aylarca kalmış küpeler muhakkak çıkar günün birinde. Çünkü seviyorum. Kolye olmasın, yüzük olmasın, saat olmasın ama küpe mutlaka olsun. Küpe takıntımın hatları da çok bellidir zaten. Olabildiğince minimal, ışıltısı az, terihen pastel renkli, maksimum 50 kuruş kadar büyüklükte olmalı. Arada bir iddialı tasarımlara da elim gitmiyor değil. Ama dediğim gibi, aksesuar konusunda net sınırlarım vardır. Mesela uzun, sallantılı modelleri hemen hemen hiç tercih etmem. Halka küpe denen meymenetsizi ise bi 6-7 senedir evden içeri sokmadım (Nefret ediyorum desem yeridir. Dünyanın en korkunç şeyi).
Esprisi olan şeyleri severim, genel zevkime uygunsa alır takarım. Değilse "eheh, pek şekermiş yahuu" der ve geçerim. İnsan kendini bilmeli neticede :)
Bu postta da ortaya karışık bir şeyler hazırladım zaman içinde bookmarkta biriktirdiğim küpe modellerinden. Seven, beğenen olursa adresleri belli. Bir tıkta küpe kulağınızda :)


2012/02/23

"bi fincan daha?"

Çayla pek alakası olmayan biriyimdir. Kahveyle de Türk kahvesi özelinde seviyeli ve rutin bir ilişkimiz var. Haricinde bir bağımlılığım yok. Canımın isteği, zaman zaman da enerji düşüklüğü doğrultusunda saldırıyorum tabii. E haliyle, çay ve kahve sempatizanlığım bu seviyede olunca kupa, fincan, mug olaylarına bir ilgi-alaka da pek söz konusu değil. Mesela şu an bu postu yazarken, monitörle aramda duran bir kupa var. Kim bilir kaç senesinin yılbaşısında bir hediye geldi hatırlamıyorum. Orada öylece karşımda duruyor. Ama pek sempatik. Efendi efendi "mmm... taste, enjoy, relax" diye doğrudan mesaj veriyor. Subliminal anlamlar yüklemeye de açık pek tabii, eheh :)
Her neyse. Kullanma ihtiyacım olmadğından pek kullanmıyorum dedim ancak, ofis ortamında başka insanların masalarında görünce de pek hoşuma gidiyor. Sanki bi hikayeleri var kupaların, mugların (içime Çağan Irmak kaçmış meğersem :/)... Kimisi bir tatilden alınmış, kimisi hediye edilmiş, kimisi ise belli ki evdeki raftan çıkıp gelmiş. Özeniyorum ama boşa tabii, kullanım alışkanlığım hiç yok.
Nefsimi köreltmek için komikli, stilli ne var ne yok diye bir bakayım dedim. Elim değmişken de burada bir post haline getirdim. Belki birinin hoşuna gider, bir başkasına hediye olur, afiyetle çay-kahve içer... Alınabilir olanların satıldıkları linklerini de veriyorum. Alan olursa afiyet ola :)